Kişisel Blog
İş Hayatında İç Düşman: Imposter Sendromunun Üstesinden Gelmek

İş Hayatında İç Düşman: Imposter Sendromunun Üstesinden Gelmek

Hiç elde ettiğiniz bir başarının ardından kendinizden şüphe duydunuz mu? “Diğerleri benden daha iyiydi, şansım sayesinde kazandım!” diyerek kendi başarınızı küçümsediğiniz oldu mu? Bu durumda siz de imposter sendromu ile karşı karşıya kalmış olabilirsiniz. Bu nedenle önce imposter sendromu nedir ve iş hayatına yansımaları nelerdir ele almakta, ardından bu sendroma karşı yapılabileceklere değinmekte fayda görüyorum. Çünkü verimliliğin her geçen gün önem kazandığı iş hayatında imposter sendromu ile mücadele etmek, tüm çalışanlara ve işletmelere fayda sağlayabilir.
 
Türkçesi sahtekarlık sendromu olan bu durum aslında psikoloji kaynaklı olsa da resmen bir hastalık olarak görülmüyor. Daha çok kişinin kendini kaptırdığı bir yanlış inanış olarak kabul edilebilir. En temel haliyle imposter sendromunu, eğitim ve özellikle iş hayatında elde edilen başarılara karşı duyulan bir öz şüphe olarak tanımlamak mümkün. Yani başarının haklı olduğuna dair su götürmez kanıtlara rağmen kişiler, elde ettikleri başarılardan şüphe duymaya ve güvenememeye odaklanıyor. Hatta iş arkadaşlarını kendilerinden daha başarılı ve donanımlı görüp kendilerini bir tür sahtekar olarak kabul edebiliyorlar.
 
Kavram ilk ortaya atıldığında yalnızca belli yaş, cinsiyet ya da meslek gruplarında görüldüğü düşünülse de zaman ilerledikçe yapılan yeni araştırmalar, tüm yaş ve cinsiyetteki kişilerin imposter sendromu ile karşı karşıya kalabildiğini ortaya koymuş durumda. Öyle ki bir araştırmaya göre her dört işletme sahibinden biri bu sendromdan muzdarip olduğunu söylüyor. Bu sendromu yaşayanların yarısı başarısızlıktan korkarken kendilerini başkalarıyla karşılaştırıyor ve önemli bir kısmı da aldıkları her kararı sorguluyor.
 
Kendi başarılarını tesadüfi gören ve zekasına ya da yeteneklerine güvenmeyen kişiler, elde ettikleri başarıları hak edecek vasıfta ve beceride olmadığına inanıyor. Yani kendilerini çevrelerine karşı rol yapmakla, sahtekar olmakla, şanslarıyla bir yerlere geldiklerine kendilerini ikna ediyorlar da denilebilir.
 
Imposter sendromunun belirtileri de aslında biraz dikkatli gözlem yapınca kolayca tespit edilebilecek türden özellikler. Küçük hatalara karşı ekstra hassasiyet gösterme, başarının getirdiği stresi kaldıramama, başarısız olmaktan olağandan fazla korkma, iş yerinde özgüvensiz olma ve tüm başarılara rağmen çok daha fazla çalışarak tükenmeye varabilen bir tempo seçme.
 
Üstelik daha önce de söylediğim gibi hemen herkeste bu sendrom ile karşılaşmak mümkün. Özellikle yönetici pozisyonunda çalışan kişiler ve alanında hızlı başarılar elde etmiş kişiler, imposter sendromu görülenlerde başı çekiyor. Yani hem gençlerde hem de tecrübeli kişilerde bu duygu durum bozukluğu ile karşılaşmak mümkün.
 
Kendi yeteneklerinden ve yetkinliklerinden daima şüphe eden, yoğun başarısızlık korkusu yaşayan, özgüveni düşük, tükenmişlik sendromu yaşayacak kadar yoğun çalışan, ulaşılması çok zor standartlar ve hedefler belirleyen, başarılardan çok başarısızlıklarını gündeminde tutan, çevresinden gelen övgüleri doğru değerlendiremeyip strese dönüştüren bu kişiler arasında siz de olabilirsiniz, iş gününüzün büyük bir kısmını geçirdiğiniz başarılı bir iş arkadaşınız da olabilir.
 
Farklı imposter sendromu tipleri olsa da ortak özellikleri yukarıda sıraladığım maddelerde görmek mümkün. Mükemmeliyetçi, çalışma bağımlısı, uzman, doğal deha ve solist olmak üzere beş farklı türe ayrılıyor uzmanlar tarafından. Bu tiplerin bazıları başarının sadece aşırı çalışmakla elde edilebileceğine inanırken bazıları da uzman oldukları alan dışında değersiz olduklarını düşünürler. Bunlara ek olarak başkalarının onayına bağımlı olanlar, tüm başarılarını doğal yeteneklerine borçlu olduklarını düşünenler ve mükemmel sonuç dışında herhangi bir sonucu başarı olarak görmeyenler de bulunur.
 
Imposter sendromunun nedenleri ise oldukça geniştir. Yakın çevrenin eleştirel tutumu, cinsiyetçilik kaynaklı ayrımcılığa uzun süre maruz kalma, aile ve çocukluk travmaları, sosyal ve toplumsal roller, kültürel etkenler bu duygu durum bozukluğuna yol açabilir. Imposter sendromunun belirtileri ve getirdiği özellikler ise kaçınılmaz olarak çeşitli sorunlar doğurur.
 
Özel hayatta anksiyete, depresyon, stres, yoğun tempo nedeniyle yorgunluk, özgüvensizlik, toplumsal izolasyon gibi sonuçlar ortaya çıkar ve hem özel hayata hem de iş hayatına kaçınılmaz olarak olumsuz etkiler yansır. Örnek olarak iş hayatında imposter sendromunun etkilerini ele alalım.
 
Imposter Sendromunun Etkileri: Sahte Başarısızlıktan Gerçek Başarısızlığa
 
En başta stres, anksiyete ve depresyon gibi nedenlerle karar alma süreçleri sekteye uğrar. Sürekli olarak yeteneklerini ve kapasitelerini sorgulayan bu kişiler, hızlı karar alıp uygulama konusunda zaman içinde önemli sorunlar yaşarlar. Bu durum da özellikle yöneticilerde bu sendromun görülmesi durumunda işleyişin tamamen aksaması ve zarar görmesine yol açabilir.
 
Yoğun baskı nedeniyle yenilikçi fikirlerin üretimi de geride kalır. Özgüven eksikliği ve kapasite sorgulama nedeniyle gerekli durumlarda risk alıp yeni fikirleri ortaya atmak ve uygulamaya geçmekten kaçınan kişiler, kaçınılmaz olarak kurumsal katkıyı ve başarıyı zedeler. Doğru anda doğru adımlar atılamadığı için büyük başarı fırsatları kaçırılabilir.
 
Özgüven kaybı aynı zamanda kişilerin kendileri için yeni fırsatları değerlendirmeleri, harekete geçmeleri, daha üst görevlere talip olmaları gibi adımları da engeller. Yeni görevlerin getireceği yeni sorumluluklardan kaçınmak için yeni rollere talip olmayan çalışanlar hem kariyerlerinde ilerlemenin hem de kurumsal başarıya katkı sağlamanın önüne geçer.
 
Ayrıca imposter sendromunun temel sonuçlarından biri olan özgüvensizlik ve izole olma isteği de ekip içi iletişime ciddi zararlar verir. Hem yöneticilerde hem de çalışanlarda görülebilen bu durum nedeniyle fikirlerin ifade edilmemesi, ihtiyaç ve beklentilerin dile getirilmemesi gibi nedenlerle aksayan iletişim ile kaçınılmaz olarak kurumsal başarısızlık kendini gösterir. Yani kişilerin tüm kanıtlara rağmen kendilerini sahtekar ve aslında başarısız görmeye devam etmeleri, zaman içinde gerçek başarısızlıklara dönüşebilir ve daha büyük sorunları beraberinde getirebilir.
 
Imposter sendromuna karşı yapılması gerekenlerin başında ise bu durumun farkına varmak gelir. Çünkü farkındalık ve kabulleniş olmadıkça çözüm için gerekli adımlar atılamaz. Kişilerin kendi yetenekleri ve kapasiteleri için acımasız değil de gerçekçi değerlendirmeler yapmaları, şans eseri değil de hak edilmiş başarılara imza attıklarını kabul etmeleri, kendilerini değerlendirmek için başka insanlarla kıyaslama yapmaktan kaçınmaları, endişelerini dış dünya ile paylaşmaları ve bir mentor, danışman ya da uzmana ulaşmaları oldukça önemli.
 
Bu adımların ardından olumsuz düşünce kalıplarını tanıyan kişiler, bu duyguları olumlu düşüncelere dönüştürmeye odaklanmalı, tüm başarıları kutlamaya değer bulmalı ve yeni şeyler denemek için ekstra çaba sarf etmeli. Kişisel gelişim ve farkındalık arttıkça elde edilen başarıların sahte ya da şans eseri değil de hak edilmiş başarılar olduğunu görmek, zaman içinde bu duygu durum bozukluğundan kurtulmaya yardımcı olacaktır.