İçinde bulunduğumuz çağda, mutlak başarının yüceltildiği ve başarıya götürmeyen her adımın küçümsenebildiği bir anlayış hüküm sürüyor. Günlük aktivitelerden eğitim hayatına kadar her aşamada başarı en büyük hedef olarak gösteriliyor. Haliyle bu başarı odaklılığın bireylerde farklı yansımaları oluyor. Başarı tek geçer akçe olduğu için başaramama korkusu büyüdükçe büyüyor ve hayatın her alanında etkisini gösteriyor. İş hayatında başarısızlık korkusu da bu etkilerin en çok görüldüğü durumlardan biri.
Herhangi bir zorluk karşısında hızla olumsuz düşüncelere kapılma, yeni şeyleri deneme konusunda isteksiz olma, başaramayıp başkalarını hayal kırıklığına uğratmaktan korkma, güçlü hedefler ya da kariyer adımları belirleme konusundan kaçınma yani kendini sabote etme ve genel olarak yoğun kaygı yaşama gibi davranışlar, iş hayatında başarısızlık korkusu belirtileri arasında yer alıyor. Genellikle bu davranışların çoğu bir arada görülüyor ve zaman ilerledikçe yoğunluğu da artıyor. Peki, insanlar neden başarısızlık korkusuna kapılıyorlar?
İlk akla geleni söyleyerek başlayabiliriz. Geçmişte yani özellikle çocukluk ve gençlik dönemlerinde yaşanan başarısızlık anları, öğrenme fırsatı olarak değil de hayal kırıklığı anları olarak yaşanırsa gelecekte kaçınılmaz olarak bu anların tekrarlanması korkusu olarak kendini gösterebilir. Ayrıca aileden ya da dış çevreden getirilen yüksek standartlar ve başarılması çok zor görevler de başarısızlık korkusunu tetikleyebilir. Özellikle çocukluk çağından gelen özgüven eksikliği ile birleşince bu durum daha da büyür ve başarı olanaklarının önüne geçer.
Bunlarla birlikte mükemmeliyetçilik ve başarı karşısında beklentilerin büyüyeceği hissi de özellikle iş hayatında başarısızlığın nedenleri arasında yer alır. Bir işi tanımlandığı şekilde tamamlamakla yetinmeyip mükemmele ulaşma arzusu, çoğu zaman başarısız olarak görülmeyi önlemek için geliştirilen bir refleks olarak görülebilir. Yani doğrusu ile yetinmeyip olabilecek en iyiye ulaşmaya çalışmak zaman zaman bu duygudan güç alır. Başarılı olma durumunda sorumluluk ve beklentilerin artacağına yönelik korku ise bu durumla nasıl başa çıkılacağının bilinmemesi nedeniyle ekstra korku oluşturabilir.
Tabii yukarıda sıraladığım sebeplere ek olarak başarısızlık korkusunun en önemli sebeplerinden biri de iş dünyasında aşil sendromu olarak anılan gizli başarısızlık korkusudur. İş hayatında hemen her zaman yetenekler ve bilgi birikimleri kullanılarak görevlerin yerine getirilmesi beklenir.
Ancak bireyler zaman zaman görevlerini yerine getirirken kendilerinin ve yaptıklarının farkında olamayıp başarının getirdiği tatmini hissedemezler. Bu nedenle de büyük hedefler belirleyip her zaman daha iyisine, hatta mükemmele ulaşmayı zorunluluk olarak görürler. Bir tür doyumsuzluk hissederek daima başarılı olmaya odaklanırlar. Bu aşamada da daha iyisini yapamayacaklarına dair korkulara kapılırlar ve çevrelerinde hayal kırıklığı, güven kaybı gibi hisler uyandıracaklarını düşünürler. Yani kendilerini daha iyisini yapmak zorunda görürler ve bu yolda da “Ya yapamazsam!” endişesini yoğun biçimde hissederler.
Psikoloji açısından gerekli yeterliliğe sahip olunmasına rağmen kişinin kendi içinde bu yeterliliği hissedememesi olarak tanımlanan bu sendrom, adını Yunan mitolojisindeki Aşil’den alır. Tıpkı Aşil’in tek zayıf noktası olan topuğu gibi her insanın küçük ama önemli bir kusuru olduğunu ifade etmek için bu isimle anılır. Gerçekte başarılı olan bazı kişilerin, içlerindeki hassas yönü bir zayıflık olarak görüp korkuya kapılmasını simgeler.
Aşil Sendromunu ve Gizli Kaygıları Açığa Çıkaran İşaretler
Aşil sendromu belirtileri, bu gizli kaygıları ve doyumsuzluğu yansıtır. Çevrelerinden olumlu eleştiriler aldıklarından bile içlerindeki başarısızlık korkusunu yenemeyen, çevrelerinde daima başarılı olarak görülmek için büyük bir kaygı hisseden, yalnızca başarıya odaklandıkları için geleceğe dair umut besleyemeyen, başarısız olmaktan olağanüstü şekilde korktukları gereğinden fazla çalışıp hazırlık yapan, görevlerini yerine getirdiklerinde bile stres ve kaygı yaşamaya devam eden bu kişiler, en büyük başarılarından sonra bile çok kısa bir huzur hissedip tekrar korku ve kaygılarına odaklanırlar.
Tabii iş hayatında başarısızlık; aşil sendromu, gizli kaygılar ve diğer etkenler tarafından tetiklendikçe kaçınılmaz olarak zorlukları beraberinde getirir. Daima stres, kaygı ve korku hisseden çalışanlar; tüm enerjilerini başarmaya ve bağlı bulundukları kuruma katkı sağlamaya harcadıkları için içsel bir çöküş yaşarlar. Hissizleşme, depresyon, iç dünya-dış dünya dengesinin ortadan kalkması, tükenmişlik, gerekli-gereksiz iş ayrımını yapamama, motivasyon kaybı gibi birçok sorun kaçınılmaz olarak kendini gösterir. Bu da tüm başarıları gölgeleyen başarısızlık korkusunun gerçek olmasına yol açar.
İş hayatında başarısızlığa ve aşil sendromuna karşı yapılması gerekenler ise hem kişiye hem de çevresine düşen bazı adımlardan oluşuyor. İlk aşama tabii ki bir sorun olduğunu kabul etmek. Çünkü atılacak adımların işe yarayabilmesi için gerekli olduklarının kabul edilmesi şart. Ardından daima başarısızlık korkusu, kaygı ve stres yaşayan kişiler, kendilerine karşı dürüst ve objektif yaklaşmalı. Yeteneklerini, becerilerini, sınırlarını, başarılarını ve geliştirilebilecek noktalarını belirlemeleri şart. Böylece daima kendilerine yüklenmek yerine neyi nasıl ve ne kadar yapabilecekleri konusunda kontrol sahibi olabilirler.
Aynı şekilde kişilerin tamamlamaları gereken görevlerin gereklilikleri için de net tanımlamalar yapmaları gerekir. Bu noktada yöneticiler ve iş arkadaşları da görevlerin sınırları ile ilgili net çerçeveler oluşturarak neyin yeterli ve uygun olacağını vurgulayabilirler. Bu da başarıya rağmen daha iyisine ya da mükemmele ulaşma dürtüsünün önüne geçmeye yardımcı olabilir.
Ek olarak geçmişte başarısızlık olarak kabul edilen ve travma oluşturan durumların objektif bir bakışla gözden geçirilmesi de fayda sağlayacaktır. Bu sayede başarısız olarak görülen birçok durumun aslında öyle olmadığı; kaygı, stres ve mükemmele ulaşma çabası nedeniyle öyle kodlandığı fark edilebilir.
Kısacası hepimiz bazen ne yaparsak yapalım, ne kadar çalışırsak çalışalım bazı sonuçların değişmeyeceğini ve istediğimiz gibi olmayacağını kabul etmeliyiz. Bu kabul, hayatı anlama konusunda bize yardımcı olabilir. Karşılaştığımız birçok iyi ve kötü sonucun bizim çabamızdan öte çevresel faktörlerle gerçekleştiğini zaman zaman kendimize hatırlatmamız yerinde olacaktır. Daha iyiye ulaşmak için çalışalım, ama mükemmel olmamayı bir kusur olarak görmekten uzaklaşalım.